2005 İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi At Antrenörlüğü Mezunu bir arkadaşımız anlatıyor:
"Kendisi siteye Alayel nickiyle yorum bırakmıştır."
Liseyi bitirdikten sonra aynı yıl tek tercihim olan İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi At Antrenörlüğü bölümüne girdim ve 2005'te de bu bölümün ikinci mezunlarından oldum.Neden ilk yıl..? Ve neden tek tercih..? Kuşkusuz ki bu sorulara en az iki elin parmakları kadar başlık altında cevap yazılabilir,fakat asıl cevap: hiçkimsenin etkisi olmadan kendiliğinden filizlenen bir"at sevgisi" idi ve bu sevginin içinde tereddüte yer yoktu...
İlgili kişi ve sınav komisyon üyesinin,lisans sınavının nihayetinde biz öğrencilere sınavla ilgili sonuçları:her birimizin geçtiğini ve antrenör lisansı almaya hak kazandığımızı söylemesi ile başlayan ve sahada bizden yani bu işin akademik alanda eğitimini almış kişilerden daha çok, görmenin onu ne kadar mutlu edeceğini söylemesi ile biten konuşmasının ardından,bu yazının temelini oluşturan,içimde biriktirdiğim fikir,üzüntü ve deyim yerinde ise serzenişlerim için kendisi ile kısa bir konuşma talep ettim. Kendileri de bu talebi geri çevirmeyip aksine can kulağı ve bir arkadaş yakınlığı ile beni dinlediler.
Peki neydi bu içimde büyüttüğüm fikir,düşünce üzüntü ve serzenişler... Sanırım bunları maddeler halinde belirtmem ve üzerinde yazmam daha sağlıklı olacak. Fakat baştan da şunu söylemeliyim ki;bu öneri ve eleştiriler kimsenin şahsına ait olmamakla beraber sadece "insanları gençleri uyarmak bir önbilgi verebilmek" ile ilgili..
Bilindiği gibi 2002-2003 sezonunda İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Atçılık meslek yüksek okulu ve Kocaeli Üniversitesi Körfez Meslek Yüksek okulu, Türkiye de atçılık camiasına,bu işin akademik
alanda eğitimini almış kişilerin kazandırılması amacı ile açıldı.Kuşkusuz her okulun ve bölümün eksikleri olabilir ancak bu eksikler ne dereceye kadar hoş görülebilir..? Farz edelim ki öğrenci okulununda yanında şahsi çabası ile,okudu,araştırdı,kendini geliştirdi ve mezun oldu ya sonrası...?
Okul ve TJK bu kişi için asıl iş alanı olan hipodrom ve haralar arasında nasıl bir köprü kuruyor yada herhangi bir köprü kurabiliyormu... Yoksa okul bittikten sonra deyim yerinde ise bu "kurtlar sofrasında" kendi haline mi bırakıyor..? Bu sorunun en sağlıklı cevabı heralde bunca senede iki üniversiteden verilen toplam mezun sayısının ne kadarının (ne kadar vahim bir oranın)bu sektörde kaldığının araştırılması ile bulunacaktır.Açık konuşmak ve doğruları söylemek gerekirse öğrenciler açısından durum çok vahim ve hiçte dışarıdan görüldüğü ya da gösterildiği gibi değil.Halbuki dışarıdan nasıl toz pembe nasıl abartılı gösteriliyor değil mi?.Medyanın da hafta sonları eklerinde bir güzel şişirdiği bölüm
MEZUN OLDUKTAN SONRA 3000 DOLARLA
İŞE BAŞLAMA İMKANI başlıkları ile ne kadar farklı lanse ediliyor.
Durum vahim dedik biraz açalım;bu bölümü seçenlere bir bakalım; ilki ve en az oranı zaten bu işin içinde olan ailelerin çocukları alıyor ki zaten bunu geçiyorum.Geriye kalan ve büyük oranı paylaşanlarsa bu işi,atı seven ve bu şevkle tercih edenler ile
"bir okul olsun işte" amacı ile gelenler.Amaç şüphesizki 2.kısmı yani bu işin sevdalılarına köprü olmak,onların yanında olmak onları desteklemekti.Peki bu başarılabildimi.... Maalesef hayır... Yalnız bırakıldılar,yıllardan beri köşe başları tutulmuş çekirdekleşmiş,bu kurtlar sofrasında "hadi yolunuzu çizin"tabiri ile karşı karşıya kaldılar, bunu kimseden kelimerle duymasalar da.Sonuç ne oldu peki... Öğrencilerin şevk ve iyi niyetle birkaç ay hatta birkaç yıl didinmeleri ve bu yalnızlığa ,kendileri yönünde hiçbir şekilde olumlu gelişmeyen, yanlış düzene daha çok direnemeyerek pes etmeleri...
Gerçekleşmeyen hayaller, kırılan umutlar,kaybedilen zaman... Evet zaman... 19-20 yaşlarında bir genç için halbuki ne kadar değerli idi bu zaman... Liseyi yeni bitirmiş şevkle bir meslek hayali kuran gençler için kaybedilen senelersene.......ve şu da açık ki:bu bu seneler;başka bir meslek yada üniversiteye girebilmek için çabalayarak geçirse idik, geriye baktığımızda aldığımız yol; şu an bulunduğumuz yerden çok daha ileride olabilirdi... Bundan kastım,gelecek yaşantımızda farklı dallarda da kullanabileceğimiz boşa gitmeyen bir emekti... Peki o vasıfta bir emek değilmi bu
diploma... Maalessef değil...
Bir at antrenörü, bu diploma ile herhangi bir 4 yıllık üniversite mezunu gibi alanı dışında,farklı sektörlerde de iş arayabilirmi ?.. Hayır... Kısacası; at antrenörünün işini icra edebileceği tek bir yer vardır oda bu sektör.Bu da iş ve aş umudunun sadece bu alanda olduğunu ispatlar...
Varmak istediğim nokta şu ki,eğer bir amaç konuldu ise (Türkiye'de atçılık sektöründeki çalışan kesimin kalitesini artırmak bunun içinde bu işin akademik alanda eğitimini almış kişileri bu sektöre kazandırmak) bu amacı gerçekleştirmek için şu anda yapılanlar yeterlimi?acaba mezunlar ne yapıyor ve kaçını istihdam
edebildik ... Her sene sektöre kaç tane akademik alanda yetişmiş eleman kazandırabiliyoruz ve eğer varsa bu kişilerin çalışma koşulları neler? amacımız doğrultusundaki politikamız ne kadar sağlıklı... Sağlıklı değil ise bu yanlış politikanın kurbanı olan öğrencilerin asıl suçlusu,nedeni yada nedenleri neler... Şu andan itibaren onlar ve onlardan sonrakiler için neler yapılabilir... Gibi soruları sormak gerekir...
Yazımı bitirirken buraya kadar sabredip okuduğunuz için teşekkür ederim keza biliyorum uzun oldu yazı. Ama asıl umudum ve önemli olan bu yazı yada buna benzer yazıların gençlere, össde bu bölümü düşüneceklere bir parça uyarı niteliğinde olması. Biz çok büyük bir hata yaptık ve seneler kaybettik bari onlar yitirmesinler boş hayaller peşinde şu en güzel yıllarını...
Not: İstisnai olumlu örnekleri rota edinmeden önce çok iyi araştırıp, mümkün olduğunca çok mezunla konuşup öyle tercih yapın, bu araştırma-soruşturma işine ciddi zaman ayırın ve bu zamanı kayıp saymayın, çünkü bu yola bir kere girip kaybedilen yıllar hesap edildiğinde insan çok pişman olabiliyor sonra.)